Gazeteci, yazar ve bir zamanların meşhur sahaflarından Ergun Hiçyılmaz abimize ait bir kupür geçti elimize bugün. Fi Tarihi isimli köşesinden, çocuklarını “umutla” besleyen 1940 kuşağını anlattığı Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Çile ile örülmüş bir hayata rağmen zaman zaman benim kuşağımı çok talihli addederim. Bu düşüncem sıkıntıların ve meselelerin günümüzdekilerden daha az olmasından kaynaklanmıyor.
İkinci Dünya savaşının soluğunu sadece ensesinde hissetmeyen ve seferberlik uğultuları ile büyüyen 1940 kuşağı, her şeye rağmen “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi”nin mütebessim çehreleriydi.
Yeni bir güne başlamanın heyecanı içinde odaları süsleyen üstü işlemeli kumaşlarla örtülü radyonun düğmesi heyecan ve keyifle açılırdı. Radyo Gazetesi’nin ciddi ve ağır sesi, günlük ahvali verir ve Cumhuriyetimizin, harbin bütün dehşet ve karanlığına rağmen dimdik ayakta durduğunu ifade ederdi.
Kuru ekmekle yaşanabiliyordu… Ne Dimyat kalmıştı, ne pirinç…Yoklukla “ihtikar” aynı oranda büyümüştü. Alpullu şekeri kaybolmuştu. Kuru üzüm tad veriyordu bir tutam çaya.
Babam DDY de sendikacıydı. İşçiye kurtlanmış ve bozuk yemek çıkaran ve bunu misliyle gösteren vurguncular, memleketi talan ediyordu. Osman Bölükbaşı’yı fazilet timsali bir siyasetçi olarak Kadıköy’de tanıdığımda henüz “ufaklık”tım.
Babam devrin faal siyasetçisi olarak beni Osman Bey ile tanıştırdığında, vurgunlardan ve yokluktan nasibini almış, çelimsiz bir çocuktum. Süt içemeyen ve yeterli besini alamayan neslin “aciz”ane bir misaliydim.
Birinci vazifemin “Türk İstiklal ve Cumhuriyetini korumak” olduğunu bilen, “Mevcudiyetimin yegane temelinin” bu olduğunu düşünen, yüzbinlerce çocuktan biri…
“Yahu Hasan Fehmi Bey, boğazımızdan haram lokma geçmiyor. Peki bu çocukları neyle besliyoruz ki, gözleri böylesine gülüyor?” dediğinde babamın “umutla efendim umutla” dediğini hatırlıyorum.
Umut hayatın parçası
Doğruydu, umudu sadece soframızın değil, hayatımızın bir parçası olarak telakki etmiş ve bütün imkansızlıklara rağmen yaşamayı sevmiştik.
Şimdi bırakın yaşamayı kendimizi dahi sevmekten aciz bulunuyoruz. Sevgileri ve buna bağlı bütün değerleri sadece “anma” günlerinde ortaya koyuyor ve duygularımızı paylaşmıyoruz.
Hayat namlunun ucunda ve bir “kaza”ya bağlı sanki…
Eller tetikte duruyor, yürekte değil…
Sevgiden ve aştan yana söz edip duranlar, ekmeği ve kederi paylaşmayanların aşkı ve sevinci paylaşabileceğini söyleyebilirler mi?
Kolay mı, bir bedende bir beden olabilmek?

İlginizi çekebilir
- Bir Aile Müzesi «2mi3museum»
- Yarmayanlar: Üç Kuşak Sanayici Bir Ermeni Ailesi
- Cumhuriyet’in Aile Albümleri
0 Yorum bulunuyor “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi”